Aşkın şehri: Paris

Paris’e yapılan seyahat her seferinde bir öncekinden daha keyifli oluyor.

Paris’e yapılan seyahat her seferinde  bir öncekinden daha keyifli oluyor. Sonbaharda renk değiştiren yapraklar ve doğanın renk ziyafeti bu şehri tekrar başımın tacı yapıyor. Doğaya olan aşkım ve düşkünlüğüm yüzünden Lüksemburg Bahçeleri, Jardin des Plantes ve Park Bagatelle Paris’te gezintiye çıktığım ve ruhumu dinlendirdiğim yerler arasında. Sevdiğim şehirlerle ilgili olmazsa olmazlarım ve yapılması gerekenler listem var. Paris listem de epeyce uzundur genelde...

 

Gezilecek Yerler ve Sanat: Tarihi bölgeler ve görülmesi gerekenler sıralaması yapıp size önersem; Eyfel Kulesi, Place de la Concorde, Sacre-Coeur, Notre Dame de Paris, Place Vendome, Pantheon, Eyfel ve Pont Neuf  listenizin ilk sıralarında gelmeli derim...Eyfel her gidişte çıkılacak bir yer olmasa da bu devasa yapının gölgesinde oturmak, Turistleri izlemek ve ihtişamına göz atmak keyifli. Altında kitap okumak, müzik dinlemek ve güneşli bir günde keyif yapmak müthiş eğlenceli. Eyfel Paris’in sembolü. Bir kısmını ve özellikle en az 2. Kata kadar hava güzelse yürüyerek çıkmanızı öneririm. Sıra beklemeyi ve yüksek bilet ücretini göze almanız kaydı ile… Eyfel kulesine Metro haritasındaki Bir Haleim durağından ya da Trocadero RER tren hattı üzerinde görebilirsiniz. Eyfel Kulesi resmi sitesi ise burada. Eşim Emre 2012 yılında Paris dışından Eyfel kulesine kadar koşulan 80km’lik bir yarışı koştu ve ikinci katına koşarak çıkarak bitirdi. Hikayesini burada okuyabilirsiniz.

 

1793 yılından bu yana müze olarak kullanılan Louvre sarayı ise olağan üstü büyük ve görkemli bir bina. Çeşitli film sahneleri konu olmuş bu müzeyi bir gün değil detaylı gezerseniz 3 tam günde bile bitirmeniz zor. Benim yaptığım her gittiğimde vaktim var ise bir kısmını gezmek ve yeni sergilere göz atmak. Mısır, Yunan, Roma ve Eski dönem Ortaçağ dönemlerine ait olağanüstü eserler büyüleyici. İlk gidenlerin hep görmek istediği, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosu. Müzenin dışında bulunan cam piramit ise eski devlet başkanı Francois Mitterand tarafından yaptırılmıştı. Buraya ulaşmak için yürümenin dışında Musee du Louvre durağında inerek ulaşabilirsiniz. 1 ve 7 numaralı metro buradan geçmekte. Louvre müzesi web sayfası için tıklayınız.

Montmarte tepesi ve Kutsal Kalp Kilisesi denilen Sacre Coeur, manzara ve keyifli bir gün için idea. Burası Paris şehrinin en üst noktası. Kilise’yi gezdikten sonra paten kayanlar, fotoğraf çekenler, kitap okuyanlar, güneş’in ısısnı 100 metre daha yukarıdan hissetmek isteyenler, aşk yaşayanlar gibi bir çok insanı görebileceğiniz bir yürüyüş size bekler. Turistik nokta olduğundan sokak sanatçıları, müzik yapanlar ve hediyelik eşyacılara dalıp gitmek mümkün. Eğer Paris’ten uçağınız akşam kalkıyor ise alışveriş ve koşuşturmanız yoksa bir kitap ve sevdiğinizi alın buraya gelin… Fazlası ile yetecek ve değecektir. Gitmediğim ve ya bitiremediğim müzeler ve yeni sergiler olmazsa olmazlarım arasında. Eski bir tren istasyonu olan Musee d’Orsay’de 19.yy resim ve heykelleri, Musee de l’Orangerie’de Claude Monet’nin nilüferlerini ya da Musee Jacquemart Andre’ de İspanyol ressamların peşine düşüyorum. Hayranı olduğum Grand Palais ve Petit Palas’de ise dönem dönem değişen sergileri kaçırmamaya çalışıyorum.

 

 

Yemek: Doğa, sanat derken mutfağı da unutmamak lazım. Lezzetli yemek hayatta en keyif aldığım şeylerden bir tanesi. Paris enfes bistro, brasserie, kafe ve restoranlara sahip bir şehir. Her seyahatimden önce planımı yapıp gerekli rezervasyonları ayarlıyorum. Size de aynısını öneririm. Her daim sevdiklerim haricinde yeni denediklerim de oluyor. Size değişmezlerimi önerirsem Bistro Paul Bert, Chez l’ami Jean ve La Stella başı çekiyor. Bu restoranların hepsi et ve deniz ürünleri sunan Fransız lezzetlerini denemeniz için ideal... Sabah kahvaltısı en sevdiğim öğün ve kruvasan ise vazgeçemediğim.... Paris’te olmazsa olmazlardan bir diğeri ise Les deux Magots veya Cafe de Flore’ da sabah kruvasan ve kahve keyfi. Bulvar Saint Germain’de bulunan kafeler yan yana olup, görme-görülme yerleri. Kafelerle ilgili küçük bi tavsiye: Boş bulduğunuz sandalyeye oturun ve sakın beklemeyin! Zira Paris’li garsonlar pek turistperver değiller. Öğle yemeğini geçiştirmek isteyenler nefis Fransız baget ekmeği arasına yapılmış sandviçleri deneyerek gezmelerine devam edebilirler. Yeme içme önerilerimi beş çayı ile bitirmek istersem aklıma ilk gelen yer, makaronlarıyla meşhur Laduree gelir. Birbirinden lezzetli makaronlar ve kahve keyfini sanırım bir çok şeye değişmem. Ayaküstü kek ya da pasta tatmak isterseniz Pierre Herme’nin küçük pastahanesi önereceğim bir başka adres. Pastacıların Picasso’ su diye de anılan Pierre Herme’ de uzun kuyruklar bekleyip damağınızı şenlendirmek gerçekten inanılmaz.

 

Alışveriş: Paris’te alışveriş bir çoğumuz için olmazsa olmazlardan. Lüks markalardan antika bit pazarına kadar uzun bir liste yapabiliriz. Bulvar Saint Germain, Rue de Faubourg Saint Honore ve Avenue des Champs Elysees lüks ve ayrıca her bütçeye uygun dükkanların bulunduğu caddeler. Rue de Sevres üzerinde bulunan le Bon Marche en güzel alışveriş merkezlerinden. Birbirinden güzel ve iyi giyimli Paris’li hanımı burada görebilirsiniz. Aynı bina içinde bulunan Grande Epicerie isimli marketten yiyecek alışverişi yapmadan dönmeyin! Paris’te en sevdiğim bölgelerin başında Marais ve Odeon geliyor. Marais’nin göbeğinde bulunan Place des Vosges 17.yy’da inşa edilmiş. Marais aynı zamanda Yahudi yerleşim yeri. Sanat galerileri ve alışveriş ise bölgeyi Bobo denilen bohem burjuvaların buluşma yeri haline gelmesini sağlıyor. Odeon bölgesi Lüksemburg bahçeleri, kafeler, eski kitap satan dükkanların ve antikacıların bölgesi olarak göz önüne çıkıyor.

 

Ulaşım

Geniş bulvarların, caddelerin şehri Paris’te bisiklet kiralayıp gezebilirsiniz. Kiralama sisteminin ismi Velib. Bu sistem Londrada bulunan Boris Bikes adı verilen sistem gibi aynı mantık ile çalışıyor. Kredi kartınızla önce bir depoziti bloke ediyorsunuz; sanırım 150 Euro bisiklet bedeli. Daha sonra bisikleti kiralayıp 30dk’lık aralıklarla başka bir Velib istasyonuna bırakmanız lazım. Yoksa her saat başı kullanım ücreti ödeyerek devam ediyorsunuz.  Bisikleti Velib istasyonlarından birine geri takarsanız 150 Euro kartınıza geri iade ediliyor.  Buradaki amaç diğer toplu taşıma araçları yerine çevreci ulaşım alternatifi Bisikleti Paris’te insanlara tercih ettirmek. Diğer bir ulaşım alternatifi ise Metro, toplam 16 hat ve 220km’ye yakın bir uzunlukta. Dünya metroları ile kıyasla Paris metrosu Londra ve Almanya’daki metrolara oranla daha az hijyenik. Burada dikkatinizi çekmek isteriz. Aktarma noktaları karışık ve bilet alma sistemi başta komplike gelebilir. Ancak seri halinde kullanabileceğiniz tek tek klüçük biletler ya da günlük bilet alarak sınırsız şekilde metroyu kullanabilirsiniz. Paris bizce yürüyerek gezilecek bir şehir. Belki biz çok hızlı ve uzun süre yürüyebildiğimizden ve buna alışık olduğumuzdan olabilir.  Ben yürüyerek ve arada zaman kazanmak için metroyu kullanarak dolaşmayı tercih ediyorum. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Paris’te zaman nasıl geçiyor anlamıyorsunuz. Sadece Louvre Müzesi’nde hakkını vererek dolaşmak haftalarınızı alabiliyor. Dolayısıyla, bu büyülü şehre tekrar tekrar gelmeliyim diye düşüneceksiniz. Zira ben hep o durumdayım. :)

Sedef'in Günlüğü