Türkiye'yi Özletmeyen Üsküp

Makedonya’nın başkenti Üsküp’te 500 yıllık bir Osmanlı hakimiyetinin...

BURASI TÜRKİYE Mİ? 

Makedonya’nın başkenti Üsküp’te 500 yıllık bir Osmanlı hakimiyetinin olması buradaki herşeye yansımış görünüyor. Üsküp Roma İmparatorluğu, ardından Bulgar İmparatorluğu ve sonrasında Osmanlı hakimiyetini yaşadıktan sonra Yugoslavya'nın parçası olmuş. Son olarak ta 1991 yılında kendi bağımsızlıklarını kazanmışlar. Makedonya ülkemize göre biraz daha ucuz sayılabililir.

Üsküp Çarşısı’nın içine doğru yürüdüğümüzde karşımıza kaytan bıyıklı bir Türk berberi çıkıyor. Dükkanında Zeki Müren'in posteri asılı ve bize çay ısmarlamak istiyor, biraz sohbet ettik, bize sski zamanlarda her şeyin daha iyi olduğunu ve daha refah içinde yaşadıklarından bahsetti. Başka bir köşede bir ayakkabı imalatçısı görüyoruz, içeride birileri namaz kılıyor. Çarşıdaki tüm dükkanlar neredeyse tek katlı ve Osmanlı Mimarisi hakim. Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda yan yana dizilmiş birçok küçük dükkan var. Çarşıda gezerken çoğu kereler insan kendini yurt dışında değil Türkiye’de gibi hissediyor.

Eski çarşıdan çıkınca kafelerin olduğu bölüm başlıyor. Buralarda ise daha çok genler ağırlıkta. Bu kadar Türkçe konuşulan bir yerde Tarkan’ın şarkılarını duymak insanı şaşırtmıyor. Yan yana sıralanmış bir çok bar var. Kapan Han'a doğru gittiğinizde daha mütevazi görünen mekanlar var. Buralarda yerel halktan insanlar turistlerle birlikte oturuyor. Kapan Han Osmanlı zamanından kalma ticaretin yoğun olarak yapıldığı bir yerken bugün artık sessiz.

RAHİBE GONCA

Şehri ikiye bölen Vardar Nehri’nin üzerindeki taş köprüden geçerken geride bıraktığınız eski şehre baktığınızda Bizans döneminden kalma Üsküp Kalesi dikkatinizi çekecek. Vaktiniz varsa şehri tepeden görmek için kaleyi gezebilirsiniz. Yine buradan görünen Vodno Dağı ve üzerindeki kocaman haç dikkat çekici ayrıntılardan. Eski şehir ne kadar eski ise karşıya geçtiğinizde göreceğiniz şehir bir o kadar modern. Her yanda heykellerin olduğu geniş caddeler, sağlı sollu kafeler ve restoranlarla dolu. Beş on metre arayla bulunan heykeller şehrin havasını değiştirmek için çok yakın bir zamanda yerleştirilmiş. Yeni yerleşim yerinde karşımıza Rahibe Teresa'nın evinin bulunduğu mekan çıkıyor. Burada öğreniyoruz ki asıl adı Teresa değil Rahibe Gonca. Aslen Roman olan rahibe daha sonra adını Teresa olarak değiştirmiş.

YUMURTA DEYİP GEÇMEYELİM

Üsküp kabaca bir günde gezilip bitirilecek bir yer. Ancak biraz Üsküp dışına doğru çıkıp 1 saatlik bir mesafe yol alırsanız Kalkandelen veya Tetovo denilen şirin bir kasabaya ulaşıyorsunuz. Burada Osmanlı Dönemi eserlerinden Alaca Camii görülmesi gereken eserlerden. Camii’nin boyası yapılırken 30 binin üzerinde yumurta kullanılmış. Yapının Mimar İshak Bey tarafından 1438 yılında Osmanlı döneminde inşa edildiğini öğreniyoruz. Yapının renkleri halen olanca güzelliğini koruyor. Belki bunun için bir saat yol mu gidilir diye düşünebilirsiniz; ama kesinlikle görmeye değer. Caminin kocaman bir de bahçesi var. Öğrencileri cami bahçesine getirip resmini çizdiriyorlar.

ARNAVUT DERVİŞLER 

Buraya kadar gelmişken yakınlarda bulunan Harabati Baba Tekkesine de uğruyoruz. Burası kocaman ve yeşil bir bahçe içindeki Bektaşi Tekkesi. Türkiye’de tekkeler kapatılınca Bektaşiler merkezlerini buraya taşımışlar. Bizi tekkenin dervişi gayet güleryüzlü karşılıyor. Malum Bektaşilerin kapıları herkese açık. Biz sürekli fotoğraf çekmek isterken o sohbete başlıyor ve çay ikramı yapılıyor. Savaş zamanında bu kale gibi duvarların ardında bulunan yapılar insanlar için güvenli bir mekan olmuş. Fotoğraf çekiyorsanız mutlaka tekkeye uğrayın, emin olun ilginizi çekecek çok şey bulacaksınız.

Eğer fazla konfor aramıyorsanız 10 Euro civarında konaklayabileceğiniz birçok alternatif mevcut. Vize olmaması ve uçak biletlerinin eskiye oranla çok daha uygun olması buraya yapacağınız gezinizin herhangi bir yurtiçi gezisi gibi düşük maliyetli olmasını sağlıyor.

Azgezmiş